Takvimin son grand slam turnuvası Amerika Açık bu hafta New York’ta başladı. Önceki yıllarda Wimbledon ve Roland Garros’un biraz gölgesinde kalan turnuva özellikle son 30 senede yapılan yatırımlarla artık çok daha prestijli bir noktaya geldi.
Bu seneki organizasyon ise büyük ihtimalle en özel olanlar arasına girecek. Öncesinde Novak Djokovic’in aşı probleminden dolayı ülkeye alınmama durumu gündemi epey bir meşgul etti, yapılan itirazlar kabul edilmedi ve Sırp oyuncu Avustralya Açık’ta olduğu gibi New York’ta da turnuva dışı kaldı. En çok grand slam şampiyonluk sayısında Nadal’la sıkı bir rekabet içinde olan Djokovic’in her kaçırdığı turnuva kendisini bu hedeften biraz daha uzaklaştırdığı için bu konudaki tartışmalar daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor.
Serena Williams’ın ise bu seneki Amerika Açık’la beraber tenisi bırakacağını açıklaması turnuvaya özel bir anlam yükledi. Kazandığı şampiyonluklar, oynadığı tenis ve ikonik kişiliği ile yüzyılın en önemli sporcularından biri olan Williams, vedası ile kesinlikle geride kolay dolmayacak bir boşluk bıraktı. Durum böyle olunca ilk turdan itibaren her maçın bir veda olma olasılığı Serena’nın her maçını ünlü isimlerle donatılmış keyifli bir karnavala çevirdi.
319 hafta 1 numara
İlk iki maçını kazanan Williams, 3. tur maçında Ajla Tomljanovic’e 2-1’lik setlerle kaybedince Amerika Açık hikayesi de sona erdi. Aslında şartlar uygundu, biraz daha formda bir Serena olsa kariyerine Pete Sampras gibi bir Amerika Açık şampiyonluğu ile veda etmesi içten bile değildi. Çiftlerde de Venus Williams ile korta çıkan Serena’yı böylece kardeşi ile beraber son kez seyretmiş olduk. Bu şekilde 23 grand slam şampiyonluğu, 73 tekler ve 23 çiftler şampiyonluğu, 4 olimpiyat altın madalyası ve 319 hafta dünya bir numarası olarak muhteşem bir kariyer de bu hafta New York’ta son bulmuş oldu.
Bol sürprizler
Saha içindeki aksiyon da saha dışını aratmayarak tüm hızıyla devam ediyor. Favorilerin ve önemli oyuncuların bu kadar erken elendiği bir turnuvaya herhalde uzun zamandan beri tanıklık etmedik. Kadınlarda Simona Halep, Barbora Krejcikova, son Wimbledon şampiyonu Elena Rybakina, Maria Sakkari, geçen senenin finalistleri Emma Raducanu ve Leylah Fernandez’le beraber Paula Badosa, Daria Kasatkina ve Jelena Ostapenko gibi pek çok önemli oyuncu ilk turlarda elendiler. Bu oyuncuların ortak özelliği hepsinin ya grand slam ya da önemli şampiyonluklar kazanmış ağırlıklı olarak ilk 20 sıra tenisçileri olmaları.
Erkeklerde ise Djokovic’in yokluğunda önemli şampiyonluk adayı Stefanos Tsitsipas bunun yanında Taylor Fritz, Hubert Hurkacz, Auger Aliassime, Grigor Dimitrov gibi üst düzey oyuncular da erken veda ettiler. Tüm bu olanlardan sonra şampiyonlar kim olur diye baktığımızda ise kadınlar tarafı çok sürprize açık ama erkeklerde parti, alt taraftan yine sessiz sedasız gelen Nadal’la beraber Carlos Alcaraz veya Medvedev-Kyrgios 4. tur maçının galibinde kalacak gibi görünüyor.
Amerika Açık seyircisi
Normal şartlarda tenis maçları sırasında sessizlik olur, seyirciler yerinde oturur ve tenisçilerin konsantrasyonu her şeyden önemlidir. Ancak Amerika Açık’ta işler böyle yürümüyor. New York’ta maç oynanırken bile seyirci ayakta dolaşır, sürekli konuşur, bunlar olmasa bile yukarıdan mutlaka bir helikopter veya uçak geçer.
Sonuç olarak burada oyuncular maçları bir hareket, uğultu ve karmaşa içinde yaşamak zorundadırlar. Nick Kyrgios, Benjamin Bonzi ile oynadığı 2.tur maçından sonra ‘tribünlerden gelen sigara dumanı ve kokusundan kortta bir ara nefes alamadım’ diyerek bu konudaki şikayetini en açık şekilde dile getirmiş oldu. Amerika Açık’ta seyircinin bu durumu ilginç bir şekilde yıllardır olduğu gibi bu sene de devam ediyor ve neredeyse bir turnuva geleneğine dönüşmüş durumda.
Şampiyonluk Kyrgios’a yakışır
Nick Kyrgios tek eksiği tüm yeteneğine rağmen tenisi çok ciddiye almamaktı. Ancak bu sene işini ciddiyetle yapıyor. Eğer 4. tur maçında Medvedev’i geçebilirse grand slam şampiyonluğu tenisin bu deli adamına çok yakışacak.
Tenis dünyası artık birbirine benzeyen oyuncular üretmeye başladı, bu durumun gelecekte oyun için çok büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda geçmişte John Mc Enroe gibi farklı ve renkli oyuncuların turdaki mevcudiyeti, izleyicinin hayal güçlerini beslemesi açısından çok önemli.
Kort içi ve dışı haliyle Nick Kyrgios’ta bu farklı oyunculardan birisi. Kyrgios’un tek eksiği tüm yeteneğine rağmen tenisi çok ciddiye almamaktı. Ancak özellikle bu sene Avustralyalı oyuncu işini büyük bir ciddiyetle yapıyor, disiplinli tenis oynuyor. Arada saha içi şovlarını da yapıyor, onlar zaten işin olmazsa olmazı. 2 ay önce Wimbledon’da final oynayan Kyrgios eğer New York’ta 4. tur maçında Medvedev’i geçebilirse bir şampiyonluk ihtimali çok da uzak olmayacak ve olası bir grand slam şampiyonluğu tenisin bu deli adamına çok yakışacak.
Geçen senenin finalistleri Emma Raducanu ve Leylah Fernandez bu sene turnuvaya erken veda ettiler. Özellikle Emma Raducanu geçen sene şampiyon olduktan sonra dünya basınının ilgi odağı haline geldi. İlk profesyonel maçlarını oynadığı bir grand slam turnuvasında şampiyon olmak rüyanın da ötesinde bir başarı. Ancak tenis gibi yıla yayılan çok kırıcı bir takvimde devamlılık sağlamak, 19 yaşında bir oyuncu için çok kolay değil hele bir de medyanın ilgisini buna eklersek tenise konsantre olmak çok daha zor oluyor.
Bu hafta sıralama kaybederek ilk defa 79. sıraya inecek olan İngiliz oyuncu artık büyük turnuvalara girmek için belki de eleme turları oynamak zorunda kalacak. Aslında geçen sene yaşananlar olağanüstüydü, zaten normal akışın Raducanu için bu şekilde olması gerekiyordu, alttan üste sindirerek yükseliş dolayısıyla yeni hayatının İngiliz oyuncuyu ve tenisini geliştireceğini düşünüyorum, 19 yaşında bir tenisçiye bakış açısının biraz da bu şekilde olması lazım.
Seyirci rekoru kırıldı
Cuma günü Amerika Açık’ta tüm zamanların seyirci rekoru kırıldı. Louis Armstrong Stadı’nda gündüz seansında 42 bin 202, Serena Williams’ın maçının olduğu gece seansına ise 29 bin 837 kişi olmak üzere günlük toplamda 72 bin 39 seyirci geldi. Bu rakamlarda tabii ki Serena etkisi çok fazla, ilk günde toplamda 71 bin seyirci ile başka bir rekor kırılmıştı.
Serena’nın yanısıra Nick Kyrgios’un da bu rakamlara çok fazla katkısı oluyor, Avustralyalı oyuncunun çok ciddi bir izleyici kitlesi var. İşte bu yüzden Williams ve Kyrgios gibi farklı karakterde oyuncuların varlığı, tenisin Z ve sonrası kuşaklardaki devamlılığı için çok büyük önem taşıyor.
Kortta savaş tepkisi
Ukraynalı tenisçi Marta Kostyuk 2. tur maçının sonunda rakibi Belaruslu Victoria Azarenka’nın elini sıkmadı ve iki oyuncu raketleri tokuşturarak maç sonu ritüelini yerine getirdi. Savaşın başından bu yana ülkesinin en önemli sözcülerinden biri olan Kostyuk, ‘Maçtan önce Azarenka’ya yazdım ve maç sonu hakkında bilgi verdim. Kendisi harika bir sporcu ama bu konu çok ayrı, dünyanın bir tarafında böyle bir trajedi yaşanırken çok büyük fan kitlesine sahip bazı tenisçilerin ellerindeki bu kalabalıkları daha fazla harekete geçirmelerini bekliyoruz’ diyerek aslında konunun sadece Azarenka değil, tüm tenisçiler genelinde bir yaklaşım problemi olduğunu dile getirdi.
Kadınlar tenisindeki değişim
Erkeklerde Djokovic ve Nadal’ın varlığından dolayı süreç biraz ağır işlese de kadınlarda değişim çok daha hızlı oluyor. New York’ta da bu gerçeği açık olarak görebiliyoruz. 20 yaşındaki Iga Swiatek zaten dünya bir numarası, Coco Gauff, Qinwen Zheng gibi hızla gelişen 19 yaş civarındaki genç oyuncular bayrağı Simona Halep gibi eski şampiyonların elinden almaya başladılar. Onlarla beraber Ons Jabeur, Caroline Garcia gibi zaten hali hazırda turda olan ama son 2 senede en üst düzeyde oynamaya başlayan tenisçilerin de varlığı kadınlar tenisini erkeklere oranla çok daha tahmin edilemez ve keyifli bir hale getiriyor.